top of page

8. Bölüm: Ruh Yangını


“Yabancı gözlerini görmektense

Son hâlinle hatırlarım seni”


Akyel


Yaşarken kabus görmek mümkün müydü? Ruhunuzun sizi yiyip bitirdiğini, zihninizdeki seslerin susmadığı için başınızın ağrıdığını, hislerinizin vücudunuza kadar nüksedip delicesine kaşındığınızı hissettiğiniz oldu mu? Benim olmuştu. Hâlâ daha böyle bir kabusun içerisinde sürüklenip duruyordum. Duygularım, öfkem, aşkım, kaygılarım bedenimi ele geçirmiş gibiydi. Son zamanlarda olan olaylardan sonra adım atacak gücüm bile kalmamıştı. Sabah yataktan kalkmak, hatta uyanmak bile çok zor geliyordu. Bazen uyanmak istemiyordum. Sonsuz bir uykunun esiri olmak istiyordum. Artık uyanmak bile istememek insanın sırtında yükten başka bir şey değildi. Omuzlarım daha çöküktü sanki. Daha kambur duruyordum artık. Omuzlarımı dikleştiremiyordum. Sanki bir el omuzlarımdan aşağıya doğru hatrı sayılır bir güçte bastırıyor gibiydi. Dibe çöktükçe çöküyordum. Kurtulmak için uzanabileceğim bir el yoktu. Belki de bana uzanan tek bir el vardı bir zamanlar, onu da ben itmiştim elimin tersiyle. Ama yapmak zorundaydım, başka seçeneğim kalmamıştı. Beni kapana kıstırmışlardı.


“Asil, neler oluyor?” Loya’nın alelacele yanımızdan hızla ayrılmasıyla bütün bakışlar Asil’in üzerinde toplanmıştı. İkisi de binbir türlü bahane sıralamışlardı, bizden bir şey sakladıkları aşikârdı.


“Bir şey olduğu yok.” dedi Asil omuzlarını silkerek. Umursamaz bir tavır takınmaya çalışsa da olmuyordu. Biraz önceki hallerini hepimiz görmüştük. Bakışlarım kantinin çıkışını buldu. İçimdeki adeta beni yiyip bitiren hisse ilk defa uymak istedim. Kalbim huzursuzdu. Ayaklarım ise Loya’nın peşinden gitmek için adeta bağımsızlıklarını ilan etmek üzereydi.


O kadar şey dedikten sonra bir de peşinden mi gideceğiz?


Ona zarar vermemek için kaçtığımız çukura çoktan kendimiz düştük Akyel.


Daha fazla zarar vermeyelim.


Yumruklarımı sıktım. Peşinden delicesine gitmek istiyordum. Nereye gittiğini bilmiyordum ancak onun bu aceleci ve kaygılı davranışları, bu arzumu daha da körüklemeye yetmişti. Dişlerimi sıktım. Loya adeta bir uyuşturucu gibiydi. Ona olan bağımlılığımı kontrol altında tutmak imkânsız geliyordu. Her şeyi siktir edip yeniden elini tutmak istiyordum ama olmazdı. Bunu yapabilmem için başımdaki tüm belalardan kurtulmam gerekiyordu.


Zaman işliyor Akyel… Çoktan otoparka ulaşmıştır.


Gidecek misin?


Hırsla iç çektim. Sağ dizimi hızla sallamaya devam ettiğimde kararımı çoktan verdiğimi biliyordum.


“Sikerler!” Hızla ayağa kalktığımda Aksel’in “Dur oğlum!” dediğini duysam da umursamadan hızla çıkışa doğru ilerledim. Dışarı çıkmama birkaç adım kala sol kolumda yumuşak bir baskı hissettim. Sık nefeslerim eşliğinde kolumu tutan bedene döndüğümde beni Asil’in mavileri karşılamıştı.


“Gitme.” dedi keskin bir tınıda. “Gitme, Akyel.” Adeta yalvarırcasına dökülmüştü kelimeler dudakları arasından. Gözleri endişeliydi. Sakladıkları şey neydi? Niye bu kadar endişeliydiler? Ne oluyordu bu siktiğimin yerinde?


“Ne saklıyorsunuz?” diye sordum dişlerimi sıka sıka. “Bir şey mi oldu? Bir sorununuz mu var?” Asil bakışlarını kaçırdı. Sarı, düz saçları yüzünü kapatmıştı. Otoparka doğru bakıyordu. Loya’nın kırmızı Minicooper’ı otoparktan çıkmak üzereydi.


“Bunu sana ben söyleyemem.” dedi Asil sessizce. Mavileri yeniden yeşillerimi talan etti. “Aranızda ne geçti, neden ayrıldınız bilmiyorum Akyel. Ama bu saatten sonra onu üzecek en ufak bir şey yaparsan, işte o zaman gerçekten sana karşı olan tavırlarım değişir. Çünkü Loya’nın üzülmemesi gerekiyor. Stresten, sinirden uzak olması gerekiyor.” Anlamaz bakışlarım Asil’i izledi. Onun ise kararlı ve sert bakan mavileri üzerimden çekilmeden başıyla otoparkı işaret etti.


“Berkan’ın yanına git.” Kaşlarım ağır ağır çatıldı.


“Berkan mı?” Başını salladı hızla. Kolumdan ittirdi bedenimi hareket ettirmek istercesine.


“Nesini anlamadın Akyel? Haydi diyorum. Git çabuk.” Hafifçe gülümseyip sol elimi saçlarına daldırıp karıştırdım.


“Sağ ol Sarı Kız.” Arkamdan Asil’in söylenmelerini duysam da ardıma bakmadan otoparka doğru ilerledim. Siyah Harley Davidson Iron 883 model motorun yanına geldiğimde ise anahtarları kontağa yerleştirdim. Beklemeden ayrıldım park alanından. Loya’ya yetişmeye çalışsam da yetişemeyeceğimi de biliyordum. Ondan gerideydim. Gaza biraz daha asıldım. Berkan’ın yanına niye gidiyordu? Hasta mıydı? Bir sıkıntısı olduğu belliydi.


Bu durumda olmasaydınız öğrenebilirdin Akyel.


Derince iç çekmekten alamadım kendimi. Olasılıklar… Çok olasılık vardı ancak benim elimden gelen tek olasılık buydu. Yanlış mı yapıyordum? Belki de. Ama onu korumanın, benim bataklığımdan uzak tutmamın tek yolu buydu. Onu tehlikeye atamazdım. Hızımı biraz daha artırdım. Dakikalarım yolda geçerken en sonunda trafiğin kilit olduğu bir alanda kalakaldım. Umarım Loya gitmeden onu yakalayabilirdim.


★★★


Loya


Akyel?” Kalbim adeta göğüs kafesimi döverken şaşkın bakışlarım karşımdaki bedene odaklıydı. Berkan’ın da aynı benim gibi şaşırdığını tahmin edebiliyordum.


“Kardeşim?” dedi Berkan arkamda dikilmeye bir son vererek. Bedeni Akyel’le aramıza girdi. Sıkıca sarıldı uzun zamandır görmediği arkadaşına. Akyel bu sarılmayı karşılıksız bırakmayarak kollarını sırtına doladı. Kısaca pat patlarken keskin ve soru işaretleriyle dolu bakışları benim üzerimdeydi.


Belli etme Loya. Sakın belli etme.


“Hayırdır, hangi rüzgar attı seni buraya?” Berkan’ın sorusuyla birlikte üzerimi talan eden yeşilleri doktoruma döndü.


“Kızıl bir rüzgar.” dedi omuzlarını silkerek. Kaşlarım şaşkınlıkla yeniden havalandı. Benim için mi gelmişti? “Siz ne yapıyorsunuz burada?” Sorgulayıcı tınısı rahatsızca yerimde kıpırdanmama sebep oldu. Bakışlarım kısaca Berkan’a kaydı. İfadesiz bakışlarımdan ne söylemesini istediğimi anlamıştı.


“Loya beni ziyarete gelmiş.” Olağan bir şeyden bahseder gibi çıkıyordu sesi. “Uzun zamandır görüşememiştik. Ben darladım onu hiç gelmiyorsun diye diye. O da çıkıp gelmiş.”


“Alelacele? Binbir türlü bahane sıralayarak?” Salak değildi elbet. Bir şeyleri anlamış olmasını bekliyordum ama anlamaması tercihimdi. Bilmesini istemiyordum.


“Bu seni ilgilendiriyor mu Akyel?” dedim dişlerimi bastıra bastıra. İmalı ses tonum üzerine Akyel’in bakışları ifadesizleşti. “Neden geldin?” Hırçınca kurduğum cümlelerin hepsi dikkatini başka yöne çekmek içindi. Belki de duygularımın başka türlü dışa vurumuydu, bunu bilmiyordum.


“Seni merak ettim.” Histerik bir gülüş peyda oldu dudaklarımın arasından.


“Bana ettiğin o kadar laftan sonra merak etmen komik doğrusu.” Öfkeli bakışlarım onun alev alev yanan yeşillerine karıştı. Öfkeli olduğumu bile yeni yeni anlıyordum.


“Haklısın.” dedi sert bir tınıda. “Ama bu sağlık Loya. Konu senin sağlığın.”


“Benim hiçbir şeyim yok!” Sesim yükseldi. Kalbim gerginlikle çarparken tek dileğim bir an önce sakinleşmesiydi. Atak geçirmek istemiyordum. Dakikalar öncesinde dudaklarımda yer eden o alaylı gülümseme şimdi Akyel’in dudaklarında yeşermişti. Bakışlarını başka bir yere döndürüp “Tabii.” diye mırıldandı. “İnanmak istemiyorsan bu senin problemin.” Keskin bakan yeşilleri ağır ağır bana döndü. Sık nefesleri ve sıktığı yumruklarıyla öfkeli ve bir tık da korkutucu göründüğünü inkâr etmeyecektim.


“Yalan söyleyemiyorsun Loya.”


“Yalansa yalan! Sana ne bundan ya sana ne!” Dudaklarımın arasından öfkeyle dökülen sözcüklerin ardından Akyel de tam dudaklarını aralamıştı ki Berkan’ın sesiyle dudaklarını yeniden birbirine bastırdı.


“Arkadaşlar!” dedi uyarırcasına. “Burası bir hastane, evde değilsiniz.” Sinirle soludum. Bakışlarımı Akyel’den çekip Berkan’a döndürdüm.


“Kusura bakma davetsiz misafir için.” dedim sitemle. “Sonra görüşürüz.” Berkan gözlerini kapayıp açtı onaylarcasına. Akyel’i beklemeden odadan ayrıldım. İçimdeki sinirle asansöre bile binerim gelmedi. Kalbimdeki bu öfkeyi atmak istiyordum. Nasıl yapacağımı bilmiyordum ama bir şekilde bu öfkeden kurtulmak istiyordum. Merdiven basamaklarını döve döve indim aşağıya. Üç katı da inip hastaneden ayrıldım. Bir kez daha mermer merdivenlerden inip hastanenin bahçesine vardım.


“Loya!” Akyel’in sesiyle birlikte adımlarım daha da hızlandı. Bu kadar öfkeliyken onunla konuşmak istemiyordum. Öfkemin nedeni belki de hareketlerinin dengesizliğiydi. Bir gün beni koruyor, öteki gün kalbimi kırıyordu. Bir gün merak ediyor, diğer gün öfke kusuyordu ve bu hareketleri kalbimi yoruyordu. “Loya…”


“Ne!” diye bağırdım bir hışımla dönerek. Birkaç adım geride duran adamın öfkeyle yanan gözlerine diktim gözlerimi. “Ne var Akyel, ne?” Derin bir nefes aldı. Dağılmış sarı saçlarına elini geçirerek biraz daha dağıttı.


“Önce bir sakinleş.” dedi sakin olmaya çalışarak. Onun bu sakin tavrı beni daha çok öfkelendirdi.


“Sakinleşmeyeceğim!” Gözlerini yumdu sıkıca. Başını geriye attı. Derin bir nefes daha çekti içine.


“Dinle o zaman.”


“Neyi dinleyeceğim Akyel?” Bağırmak, ortalığı dağıtmak istiyordum. Hesap sormak, bana yaşattırdığı şeylerin zararlarını göstermek istiyordum. “Bıktım senin bu dengesiz tavırlarından. Ne istiyorsun benden? ‘Canım sıkıldı gel Loya, canım sıkıldı git Loya…’ Bir gün bağırıyorsun, bir gün koruyorsun. Derdin ne Akyel?” Sesim gittikçe yükseldi. Karşımda omuzları çökük dururken tek yapabildiğim bağırmak ve güçsüz darbelerimi göğsüne indirmekti. “Yetmedi mi? Bir anda ayrıldın, bir anda siktir olup gittin!” Mavilerim öfkenin de getirdiği yoğunlukla doldu. Darbelerimi indirirken gözyaşlarım yanaklarıma doğru süzüldü. “Ben sensizliğe dayanamazken sen beni sensizlikle sınadın! Şimdi gelmiş karşıma beni merak edemezsin!” Hiçbir şey yapmadı. Ona savurduğum yumruklarımı engellemedi. Başını geriye atıp nefeslendi sadece. En sonunda bileklerimden birini tuttu. Tutuşu sert değildi, aksine narin bir çiçeği tutar gibiydi. Kendine doğru çekti bedenimi. Bir eli saçlarıma yaslandı, başım boynuna gömüldü. Burnumda tüten kokusu ciğerlerimi doldurdu. Gücü tükenen ellerim siyah tişörtüne tutundu. Kumaş parçasını sıkıca hapsettim avuçlarıma. Ağlamam sesli bir hâl alırken bu benim patlama anımdı. Haykırışlarımın Akyel’in kalbine darbe vurduğu o andı.


“Ne desen Loya… Ne desen o kadar haklısın ki.” Saçlarımın arasında hissettiğim parmaklar tutamlarımı okşadı. Başı boynuma gömülüydü. Burnu tenime dayandı. Derin derin nefesler çekti içine. Oysa gözlerinden sicim sicim akan yaşlar tenimde can buldu. O ağladı ama gözyaşları hasta kalbimin tam ortasına damladı, olduğu yeri yaktı. “Özür dilerim.” Dudaklarının arasından çıkan her bir sözcük kalbimi daha da dağladı sanki. Gözyaşlarım dinmedi. Akyel ne kadar zaman saçımı okşadı, beni sakinleştirmeye çalıştı bilmiyordum. Bedenimi o ayakta tutuyordu. Gücümün hepsini tüketmiştim. Pelte kıvamında olan vücudum ona yaslıydı. Biraz daha kolları arasında öylece durduğumda ağlamam yerini iç çekişlere bıraktı. Avuçlarımın arasındaki kumaş parçaları yavaş yavaş gücünü yitiren parmaklarımın arasından kaydı. Akyel’in ise bir eli belimi, diğer eli bacaklarımı buldu. Yavaşça beni kucağına alıp sormadan otoparka doğru ilerledi. Konuşacak, onu durduracak gücüm yoktu. Durdurmak da istemiyordum. Sonsuza kadar böyle kalabilirdim. Onun kokusunu soluduğum her anda hapsolabilirdim. Gözlerimi kapadım. Boynuna dolanan kollarımı sıklaştırmaya çalıştım. Başım boyun girintisine yaslıydı.


“Loya,” diye mırıldandı kısık bir sesle. “Seni arabanın anahtarını almam lazım. Seni indireceğim ama tutuyorum, sorun yok tamam mı?” Başımı salladım mayışmış bir hâlde. “Çantanda değil mi?” Onaylayan mırıltılarım eşliğinde ayaklarımı yere bastım. Akyel’in kolu anında belime dolanırken kolumda asılı olan çantama uzandı. Çıkan hışırtılardan gözlerim kapalı olsa da anahtarı aradığını duyabiliyordum. En sonunda çıngırdayan bir ses duyduğumda anahtarı çantamdan çıkardı. “Arka koltukta uzanmak ister misin?”


“Önde otururum.” diye mırıldandım. Belimi daha sıkı kavrayıp yolcu koltuğuna doğru ilerletti bedenimi. Arabanın kilidini açtıktan sonra kapıyı araladı. Beni koltuğa oturtup koltuğu geriye doğru yatırdı. Yorgun düşen bedenim koltuğa adeta çöktü. Derin bir nefes aldım yattığım yerden. Akyel kemerimi bağlamak için bir kez daha eğildi bana doğru. Gözlerim kapalıydı, oysa nefeslerini tenimde hissediyordum. Birkaç milim ötemdeydi. Kemerin takıldığına dair çıkan klik sesiyle birlikte geri çekileceğini düşünsem de nefesleri hâlâ tenimi yalamayı sürdürdü. Gözyaşlarımdan ıslanan yanağıma ulaştı bir eli. Nemli tenimi kuruladı dikkatlice. Yanağımı okşadı, yüzümü sevdi. Gözlerimi açmadım. Gitmesinden deli gibi korktuğum gerçeği bir kez daha çarptı yüzüme. Gözlerimi açınca dokunulu gider, kaçar benden diye sıkı sıkı yumdum. Derin bir iç çekti yüzümü sevdiği sırada. Ardından önce nefesleri, sonra dokunuşları çekildi tenimden. Yolcu koltuğunun kapısı kapandı. Ben de sessizce yerimde yatmayı sürdürdüm. Saniyeler sonra açılan sürücü koltuğunun kapısıyla Akyel de yerine yerleşti. Birkaç dakika içinde ise araba hareket etti, park alanından ayrıldık.


Sessiz geçen yolculuğumuz sırasında aklıma gelenle hafifçe gözlerimi araladım.


“Senin motorun,” diye mırıldandım. Bakışlarım sağ profilini buldu. Omuzlarını silkti direksiyonu sıkı sıkı tutarken.


“Ben alırım bir şekilde,” dedi bakışlarını saniyelik de olsa bana çevirirken. “Sen dert etme.” Başımı salladım ağır ağır. Bu sırada onun da dudakları hafifçe aralandı. Kapayıp araladığı dudaklarından söylemek istediği bir şeylerin olduğunu anlamıştım.


“Söyle.” Parmakları daha sıkı sardı direksiyonu. Gerginlikle bir nefes bıraktı dudakları arasından. Söyleyeceği ya da soracağı şey karşısında duyacaklarından korkuyor gibiydi.


“Neyin var?” diye sordu yumuşak bir tınıda. Sertçe yutkundum. Bakışlarımı kaçırıp ön camdan dışarıya baktım.


“Bir şeyim yok.” Mırıldanmam üzerine yeniden çöktü omuzları.


“Söylemeyeceksin, değil mi?” Pes edercesine sorduğu soruyla birlikte dudaklarımda buruk bir tebessüm yer edindi.


“Söyleyecek bir şey yok ki Akyel.”


“Sana inanmıyorum.” Hırsla çıkan tınısı üzerine bir şey demedim. Ancak dudaklarım içimdeki derin arzu karşısında yeniden aralandı. Onu gerçekten çok özlemiştim.


“Akyel,” diye mırıldandım.


“Hım?”


“Bugün… Sadece bu akşamlık her şeyi unutsak?” Sertçe yutkundu. Ademelması ağır ağır yukarı aşağı hareket etti. “Lütfen.”


“Loya…”


“Sadece bir gece.” Yalvarır tonda çıkan sesimle birlikte ardı ardına yutkundu yeniden. Dolan gözlerinden bunu en az benim kadar onun da istediğini biliyordum.


“Yarın yine uzaklaştığımızda canının yanmasını istemiyorum.” Burukça gülümsedim.


“Kaldırabilirim.” Derince iç çekti. Neredeyse eve varmak üzereydik. Uzaktan sitenin gökyüzüne uzanan binalarını seçebiliyordum. Akyel bir cevap vermedi, sadece arabayı sürmeye devam etti. Hızımızı yavaş yavaş düşürdü. Güvenlikten geçip evimin olduğu sokağa doğru ilerledi, ardından arabayı evimin önündeki boş alana park etti. Kemerini çıkarıp bana bakmadan aşağıya indiğinde kalbimde bir ağırlık hissettim. Yine uzaklaşacak, yine yüzüme bakmayacaktı. Yavaşça yerimde doğrulduğum sırada kemerimi çıkardım. Kapım açıldı.


“Gel buraya inatçı keçi.” dedi Akyel hafifçe gülümseyerek.


“Kalacak mısın?” Başını salladı ağır ağır. Elindeki çantamı koluna taktı.


“Kalacağım.” Kollarım boynuna dolandı. Onun bir kolu belime, diğer kolu da bacaklarımın ardından vücudumu sardı. Dikkatlice beni arabadan çıkarıp kapıyı ayağıyla itekledi. Ardından elinde tuttuğu anahtarla birlikte arabayı kilitledi. Başım Akyel’in boyun girintisine yaslandı yeniden. Kokusunu derince soludum. Kalbimin üzerine yerleşen ağırlık kalktı. Mavilerimin üstü gözkapaklarımla örtündü. Tek dileğim bu anda kalmaktı. Akyel’in yanında, kalbimi kalbimde, teni tenimdeyken bu an, hapsolduğum an olsun isterdim. Ama yarın olduğunda tenimdeki izi kalsa da elleri tamamen uzaklaşacaktı bedenimden. Dokunuşları kopacaktı kalbimden ve beni benimle baş başa bırakacaktı kabuslarımla birlikte.


★★★


Yazar


“Salih! Neredesin hayatım?” Kıran malikânesinde yankılanan ses tüm duvarlara çapıyordu adeta. Hâle Kıran, Salih Kıran’ın genç eşi, evde kendisine sesleniyordu. Malikânede kimseden ses çıkmadı. Çalışanlar izindeydi, Salih Kıran ise şirkette olmalıydı. Hâle Kıran genişçe gülümsedi. Evde kimsenin olmaması şu an tam da istediği şeydi.


“Akyel?” diye seslendi bu sefer tehlikeli bir tınıda. “Burada mısın?” Ses gelmedi. Bu durum kadının hoşuna gitmedi. Boyadığı turuncu saçlarını savurarak kırmızı topuklu ayakkabılarıyla evin koridorlarında süzüldü. Evde yankılanan tok adım sesleriyle birlikte merdivenlere yöneldi. Üzerine giydiği eteğini olabileceği en mini hâline getirdi. Bordo ojelerini süzdü keyifle. Akyel’in odasının olduğu kata geldiğinde ise hızla koridorda sağa döndü. Karanlık koridorun en sonundaki oda Akyel’in odasıydı, kapısı kapalıydı. Hâle Kıran umursamadan adımlarını o tarafa doğru yöneltti. Kapıyı bir hışımla açtı. İçeride kimseyi görmemenin öfkesiyle sertçe ayağını yere vurdu. Elinde tuttuğu telefonuyla birlikte aramalar kısmına girdi. Bugün Akyel ne telefonlarını açmış, ne de mesajlarına yanıt vermişti. Yeniden isminin üzerine tıklayıp numarayı aradı.


“Aradığınız kişiye ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar-”


“Neredesin sen?” Telefonu hırsla kapayıp odada gezdirdi bakışlarını. Odası derli topluydu. Masasına baktı bu sefer. Bilgisayarı orada değildi. “Yine onunlasın, değil mi?” Kendi kendine mırıldandı. Akyel’in bilgisayarını bulmak için odasını alt üst etmişti. Kitaplarını, sabah topladığı yatağını, notalarını, şarkı sözlerini yazdığı kağıtların hepsini dağıtmıştı. En sonunda ise bilgisayarı yatağın altında, en dip köşede bulmuştu. “Kesin bir şeyler karıştırıyorsun Akyel,” diye mırıldandı yeniden. “Ama bu cezasız kalmayacak, umarım bunu da biliyorsundur.” Dağıttığı yatağın kenarına çöktü. Hızla dizüstü bilgisayarın kapağını araladı. Önüne çıkan şifreyi ezberinden yazdı, ardından mesajlarına girdi. Arama çubuğuna Akyel’e yasaklı olan ismi yazdı. İsmin profil fotoğrafı gitmişti.


“Bu kişiyi engellediniz.” Yazısında dolandı gözleri. Mutlulukla gülümsedi.


“Biliyordum,” dedi içindeki hastalıklı hevesle. “Senin de beni sevdiğini biliyordum. Bu yüzden vazgeçtin ondan. Bu yüzden bıraktın…” Genç kadın delirmişçesine kendi kendine mırıldandığı sırada bilgisayar ekranını kapattı ve yeniden Akyel’in bıraktığı yere yerleştirdi. Dağıttığı her şeyi bedenine yüklenen sakinlikle, özenle topladı. Kadının bu ani değişimi Akyel’in sırlarının bir parçasıydı. Başı beladaydı, hem de hastalıklı bir belada.

2 Yorum


Ayyyy akyrlimi rahat bırak piskopat rahatsiz

Beğen

Ya şakami yaa kim bu kadiinn

Beğen
ChatGPT Image Aug 17, 2025 at 07_42_19 PM_edited.png
Bu siteye yüklenen şarkıların ve kitapların tüm hakları bana aittir.
bottom of page