top of page

6. Bölüm: Kaçan Kovalanır

“Deşiyorsun yaralarımı

Nasıl kalkayım ayağa

Bir tekme de sen vuruyorsun

Unutmam bunları biliyorsun”



“Loya’cığım, bir tekrar daha alabilir miyiz?” Stüdyo odasının dışından bana seslenen Levent Ağabey’e gülümsedim anlayışla. Başımı hafifçe aşağı yukarı salladım. Yazdığım ilk şarkı bitmişti. Yapım şirketine yollayıp üzerine birkaç toplantı geçirdikten sonra sözleşmeler imzalanmıştı. Kayıt işlemlerine de vakit kaybetmeden girmiştik. Albümden bir şarkıyı lansman öncesinde çıkarmayı düşünüyorduk. Bu sefer fazlasıyla şarkının ve çeşitli tarzın olacağı bir çalışma olacaktı.


“Son dört! Üç, iki bir… Kayıt!”


“Uzun bir yokuş,

Belki de bir yok oluş

İnişler ve çıkışlar,

Hayat bundan ibaret”


Şarkıya yeniden giriş yaptım. Bu melodinin, bu sözlerin bende ayrı bir yeri vardı. Uzun zaman sonra ilk yazdığım şarkıydı. Geçirdiğim kasvetli dönemin içinden bir parça olmuştu benim. Melodi gittikçe yükseldi


“Deniyorum,

Yaşamak kolay mı sanki

Sensiz yaşamak

Nasıldır hiç bilmedim”


Dudaklarımın arasından dökülen her bir sözcük kalbimdeki yangından kalan küllerin artığı olarak yankılandı stüdyoda. Bu bir şarkı değildi, bu bir haykırıştı. Ona haykıramadığım her bir cümle notalarda can bulmuştu.


“Ama yapamadım,

Nefes alamadım

Meğer ne zormuş kalpsiz yaşamak

İyi misin, bilmiyorum

Sormak istiyorum

Ama hayır, yok cesaretim”


Cesaretim yoktu. Ona nasıl olduğunu sormaya, onun kötü olduğunu duymaya… cesaretim yoktu, kırılmıştı. İçimdeki tüm o sesini duyma arzusu durgunlaşmış gibiydi. Alışsam iyi ederdim, tıpkı istediği gibi.


“Harika!” Levent Ağabey’in yanında duran Jale Hanım dudaklarına yerleştirdiği memnuniyet ve heyecan dolu gülümsemesini sunuyordu. Gamzelerini görebileceğim şekilde gülümsediği anlar nadirdi. Şimdi ise hâlinden oldukça memnun duruyordu. “İşte bu Loya! Başardın!”


“Sahiden,” dedi Levent Ağabey onu desteklercesine. Babacan bir tavırla gülümsedi. “Çok iyiydi kızım, bu şarkı kesin patlayacak.” Onlara hafifçe gülümseyerek kulaklığı kulağımdan çıkardım. Yaptığım işin beğenilmesi gururumu okşasa da diğer söyledikleri ‘piyasayı sallayacak, bu şarkı patlayacak’ ifadeleri çok da umrumda değildi. Bu şarkıdaki tüm sözcükler benim hayatımdan bir parçaydı. Duygularımın yazılı bir beyanı gibiydi. Bana sektörde beni öne çıkaracak bir eserden çok, içimdeki haykırışın dışa vurumu olarak görünüyordu. Sevmiştim, içimdeki duygu birikiminin biraz olsun hafiflemesi hoşuma gitmişti.


“Bugünlük bu kadar yeterli bence.” Levent Ağabey’in yumuşak sesi kulaklarımı doldurduğunda odadan çıkıp Jale Hanım’ın yanında almıştım yerimi. “Bence istediğimiz kayıdı aldık zaten.”


“Teşekkür ederiz, Levent Bey.” diyerek elini uzattı Jale Hanım. Levent Ağabey ise omuzlarını silkerek “Bana teşekkür etmeyin,” dedi şefkatle. “Hepsi Loya’nın eseri.”


“Sağ ol ağabey.” dedim başımı hafifçe önüme eğerek. “İyi geceler.”


“İyi geceler kızım.” Levent Ağabey’le kısaca vedalaşmamızın ardından gitar çantamı aldım. Jale Hanım’la birlikte önce kayıt odasından sonra da stüdyodan çıkarak binadan ayrıldık. Saat epey geç olmuştu. Ağır adımlarla arabama doğru ilerleyeceğim sırada Jale Hanım’ın bana seslenmesiyle adımlarımı durdurdum.


“Ben,” dedi bakışlarını kaçırarak. “Geçen günkü Tahsin Bey’in programında olanlar… Biraz çizgiyi aştığımın farkındayım.” Omuzlarım yavaşça çöktü. Sözlerini tamamlamasını bekledim. “Sadece senin ve kariyerinin iyiliğini düşündüğüm içindi. Sen ilişkiden sonra kötü kadın olarak anılıyordun. Akyel’le bir programa çıkarsanız senin imajın açısından da bir şeyler düzelir diye düşündüm.”


“Sizin de dediğiniz gibi.” dedim daha fazla konuşmasına müsaade etmeyerek. “Siz benim imajımın iyiliğini düşündünüz, benim duygularımın değil. Asıl sorunun bu olduğunun da hâlâ farkında değilsiniz.” Duraksayıp derin bir nefes aldım. “Bence biz konuyu kapatalım. Birbirimizi anlayabileceğimizi sanmıyorum.” Jale Hanım bir şey demedi. Mahçup bir ifadeyle bana bakmayı sürdürse de bu konudaki düşüncelerim ve tutumum netti. Her zaman da öyle olacaktı. “İzninizle.” diye mırıldandım yanından ayrıldığım sırada, ardından adımlarım bu sefer hızlı bir şekilde yöneldi arabama. Tek isteğim evime gidip sıcacık yatağıma girmekti. Belki biraz olsun uyuyabilirdim. Yorgun bedenim bu tempoya daha fazla dayanamayacak gibiydi. Arabanın kilidini açıp sürücü koltuğuna yerleştim. Gitar çantamı arka koltuğa yerleştirip yeniden önüme döndüm. Kontağı açıp kısa sürede park ettiğim alandan ayrıldım.


Eve varmama yaklaşık yarım saat vardı. Ağır ağır ilerledim karanlık yolda. Mavilerim arabanın ekranında yazan saate takıldı bir anlığına: 03.38. Gece yarısını geçeli çok olmuştu. Yorgun muydum? Fazlasıyla. Uyumak istiyor muydum? Uykum yoktu ancak biraz olsun ayağımı uzatıp dinlenmem gerekiyordu. Sessiz bir şekilde yoluma devam ettiğim sırada çalan telefonumla birlikte irkildim. Kaşlarım yavaş yavaş çatıldı.


Eray Kayacı arıyor…


Eray, Akyel’in arkadaşıydı. Onun sayesinde tanışmıştık ancak arkadaşlığımız ondan bağımsız da devam etmişti. Eray’ı tanıdığımda Akyel’le daha sevgili bile değildik. İçimde nükseden merak duygusuna boyun eğip aramayı yanıtladım.


“Alo?” dedim garipseyen bir tınıda.


“Selam Loya!” Saat dörde gelirken beklenmeyen bir enerjiyle yanıtlamıştı beni. “Nasılsın?”


“Ben iyiyim Eray da sen iyi misin?” diye sordum dilimi tutamayarak. “Saat dörde geliyor.”


“Ya kusura bakma lütfen.” dedi mahcubiyetle. “Ben bir anda heyecanlanınca vakit kaybetmeden aramak istedim. Uyumuyordun, değil mi?” Burnumdan nefeslenerek güldüm. Eray’ın da Aksel gibi heyecanlı bir yapısı vardı. Onun kadar deli değildi ama tam bir müzik aşığıydı.


“Yok,” dedim gülümsediğim sırada. “Şimdi çıktım kayıttan, eve gidiyordum.”


“Loya ya,” Sesi fazlasıyla heyecanlı çıkıyordu. “Şu dün attığın şarkı sözleri var ya… Ben bayıldım buna!” Sözlerinin sonuna doğru yükselmesiyle dudaklarımın arasından bir kahkaha peyda oldu. “Kızım bu manyak bir şey!”


“Beğenmene sevindim.” dedim görmeyeceğini bilsem de dudaklarıma bir tebessüm kondurarak. Dün gece yine bir şarkı karalamış ve Eray’a atmıştım. Onun tarzı daha çok türkçe rap olsa da yazdığım şarkıda ikimizin tarzını da katmıştım.


“O sözler ne öyle?” Hayran hayran kurduğu cümleler fazlasıyla komikti. Kendimi tutamadan kıkırdayıp duruyordum. “Geçmişsin karşıma, tutuyorsun bi’ kadının elini… Kalbim olmuş paramparça, izin vermiyorsun nefes almama… Kızım sen ne yazdın öyle ya?” Derin bir nefes çektim içime o ise durmadan devam etti. “Bi’ darbe de ben vurdum kalbine… nefret et benden, sevme beni diye… Deliriyorum, hatta delirdim!”


“Sanırım,” diye mırıldandım kendi kendime. “Duygularını şarkı sözlerine dökünce daha anlamlı oluyor. Bu kadar beğenilmesinin nedeni bu belki de.” Akyel’le olan durumları biliyordu. Bu şarkının kime yazıldığını anlamamış olamazdı. Derin bir iç çekiş sesi duyuldu telefonun ucundan.


“Ah be Loya’m.” dedi hüzünlü bir tınıda. Başımı iki yana salladım kendi kendime sorun olmadığını ikna etmek istercesine.


“Bunu bir kadın ve erkek düeti olarak yazmıştım. Birlikte çıkaracağımız ilk şarkı olur hem.”


“Süper olur tabii!”


“Yalnız,” dedim araya girerek. “Bunu şimdilik kimse bilmesin, olur mu? Ne şarkıdan ne de birlikte yaptığımız düetten haberdar olsunlar.” Gülümsediğini hissettim.


“Sen merak etme,” dedi anlayışla. “Bunu insanlara önümüzdeki ilk konserde birlikte seslendiririz. Herkes o z aman öğrenir.”


“Sağ ol, Eray.”


“Sen sağ ol asıl turuncu kız.” dedi burkulmuş sesiyle. Eve yaklaşmama birkaç dakika kalmıştı. Kısa bir vedalaşmanın ardından konuşmayı sonlandırdık. Konuştuğum herkes beni duyuyor, içleri burkuluyorken nasıl oluyordu da kalbimi teslim ettiğim insan görmüyordu beni? Görmek mi istemiyordu yoksa görmemeyi mi tercih ediyordu?


Alışacağız Loya, alışmak zorundayız.


Öyleydi. Alışmak zorundaydık. Bunun tek yolu ise kariyerime ve okuluma odaklanmaktı. Hıncımı, kırgınlığımı, öfkemi şarkılara akıtmaktı. Arabamı gelişigüzel evimin önüne park edip arabadan indim. Eşyalarımı da indirip evime doğru yol aldım. Hızlı adımlarla evin kapısına vardığımda beklemeden anahtarı deliğine yerleştirip kapıyı araladım. Bedenim hemen içeri süzüldü. Gitar çantamı duvara yasladım, anahtarımı yerine yerleştirdim. Ayakkabılarımı çıkarıp direkt merdivene yöneldim. Ağır ağır, adımlarımı sürüye sürüye çıktım o merdivenleri. Basamakların tam sol çaprazında kalan odama doğru yöneldim bu sefer. Hiç beklemeden kendimi sırt üstü yatağa bıraktım. Derin bir nefes bıraktım neredeyse ölüm sessizliğini andıran odama. Işıkların hepsi kapalıydı. Yorgun bedenim yumuşak yatağıma temas ettiği ilk an, bir kemik yığınıymışım gibi gevşedi. Kendimi kaldıracak gücü bulamadım kendimde. Kirpiklerim titredi. Yorgunluktan gözlerim seğirir hâle gelmişti. Gözkapaklarım ağır ağır örtünüyordu. Bedenim iyice gevşemişti, mayışmıştım ancak tam o sırada gelen bildirim sesiyle birlikte dudaklarımı birbirine bastırdım. Elim cebimi buldu. Telefonumu çekip gözümün hizasına getirdim. Ekranın bir anda aydınlanmasıyla birlikte adeta yüzümde patlayan beyaz ışıkla birlikte gözlerim sızlayarak kısıldı. Hemen ekran parlaklığını kısıp yeniden baktım bildirim panelime. O’ydu. Yazan, günlerdir sesi çıkmayan bilinmeyen numaraydı.


0548*******: Saat çok geç oldu biliyorum.


0548*******: Sana günlerdir yazmadığımın da farkındayım.


0548*******: Daha doğrusu yazamadığımın…


0548*******: Umarım fikrin hâlâ aynıdır Loya.


0548*******: Çünkü ben de seninle tanışmak çok isterim. (04.18)


Görüldü.

0548******* yazıyor…


0548*******: Uyanıksın…


0548*******: Bir problem mi var?


Loya Saklıhan yazıyor…


Loya Saklıhan: Hayır, kayıttan yeni döndüm sadece.


0548*******: Özür dilerim Loya.


0548*******: Sen biraz dinlendikten sonra yeniden konuşabiliriz istersen.


Loya Saklıhan: Konuşmamızda bir problem yok.


Loya Saklıhan: Henüz uyuyabilecek durumda değilim zaten.


Loya Saklıhan: Sadece… Çok yorgunum. Fazlasıyla yorgunum ve bedenim artık bu tempoyu ve duygu durumumu kaldıramıyor.


0548*******: Senin için yapabileceğim bir şey var mı?


Loya Saklıhan yazıyor…

Loya Saklıhan çevrimiçi.

Loya Saklıhan yazıyor…


Loya Saklıhan: Biraz olsun normal olup her şeyden uzaklaşmak istiyorum.


Loya Saklıhan: Sadece Loya olmak istiyorum.


Loya Saklıhan: Seninle de sadece Loya olarak konuşmak istiyorum.


0548*******: Sen nasıl istersen.


0548*******: O zaman… Artık tanışalım mı?


Loya Saklıhan: Tanışalım :)


0548*******: Selam Loya, Çağrı ben. Memnun oldum.


Çağrı… Tanıdık bir isim değildi. Etrafımda böyle biri olmadığına emindim.


Loya Saklıhan: Memnun oldum, Çağrı.


Hem tanıdık ama bir o kadar da uzak bir isim gibi geliyordu. Biraz daha yokladım zihnimi ama hayır, yoktu. Bu bilinmeyen numara her kimse onu tanımıyordum.


★★★


Yazar


Genç adam gelen mesajla birlikte gergin bir nefesi serbest bıraktı dudaklarının arasından. Kasılan vücudu gevşedi, yattığı yere daha çok gömüldü sanki. Bu yaptığı doğru muydu bilmiyordu ama dayanamamıştı. Mesajı yollarken bir kere bile düşünmemişti. Pişman değildi, asla. Yine olsa yine yapardı. Onu koruyabilecek miydi peki? Hayatındaki pislikleri ondan uzak tutabilecek miydi? Nasıl dayanacaktı? Genç adam nasıl atlatacaktı tüm bunları?


“Sana anlatmak istiyorum.” diye mırıldandı kendi kendine. Bakışları telefon ekranında kocaman gülümseyen kızıl saçlı kızdaydı. Doğal bir güzellikti onunkisi. Turuncu saçları, masmavi gözleri, güzel gülümsemesi… Genç adamın aklını başından alıyordu. “Sana her şeyden çok anlatmak istiyorum ama yapamam.” Sesi titredi. Telefonunu avucunun arasında daha da sıktı. Parmağının ucu resimdeki kızın saçlarında gezindi. Alnında, gözlerinin etrafında, yüzünü süsleyen çillerinde… “Her şey mahvoldu Loya. Toplamak için de tek gücüm sensin ama sen bile yasaksın bana.” Burnunu çekti seslice. Bu kaçıncı ağlamasıydı? Her gece akıttığı gözyaşları ne zaman dinecekti?


“O kadar yasaksın ki çıkamıyorum karşına. Bir gün çıkabilirim belki ama bilmiyorum… Nasıl yapacağımı bilmiyorum Loya.” Genç adam kimseyle konuşamıyordu. Tek konuşabileceği insan da gitmişti ondan, bir fotoğrafla konuşmaya mahkumdu artık. “Nefes alamıyorum, uyuyamıyorum… Yemek yiyemiyorum. Kaldıramıyorum artık.” Gözyaşları bir bir aktı, yanaklarından süzüldü. Yüzü sırılsıklam olana kadar devam etti gözyaşlarını akıtmaya. Durduramadı kendini. Küçük bir çocuk misali hıçkıra hıçkıra ağladı. O gecesi yine uykusuz geçti. Tıpkı sayamadığı diğer geceler gibi.


“Bu beladan bir kurtulayım.” diye mırıldandı kendi kendine yemin eder gibi. “Söz veriyorum çıkacağım karşına. Sana söz Loya… Sana söz veriyorum. Bir çıkayım karşına, asla bırakmayacağım seni. Kollarımın arasında saklayacağım, tek bir zarar gelmesine izin vermeyeceğim.” Genç adam sözlerini sıralamaya devam ederken daha fazla mesaj yazacak gücü bulamadı kendinde. Yavaşça yatakta iyice yatar pozisyonunu aldı. Sol tarafına dönüp dizlerini karnına doğru çekti. Kızıl kızın kocaman gülümsediği fotoğraf ekranı sabaha kadar açık kaldı. O sızıp rahatsız bir uykuya dalana kadar mavi gözleri eşlik etti adamın karanlığına. Ardından telefon ekranı yavaşça parlaklığını yitirdi ve ekran tamamen kapandı.


★★★


Loya


Bahar Hoca’nın ödevinin teslim günü gelip çatmıştı. Henüz şarkıyı çıkarmadığım için yazdığım şarkıyı söyleyebilirim diye düşünüyordum. Kabul etmez diye de yanıma şarkı sözlerimi yazdığım defteri her ihtimale karşı almıştım. Okulun otoparkından çıkıp bir elimde defterim, bir elimde çantam ve sırtımda gitar çantam eşliğinde fakülte binasının girişine doğru ilerledim. Dersten bir hayli erken gelmiştim bu sefer. Kayıt stüdyosunu iki üç saatliğine kiralamıştım. Diğer şarkılarımın da üstünden geçmek için biraz çalışmak istemiştim.


Henüz okul boştu. Derslerin başlamasına az kalsa da okuldaki öğrenci sayısı azdı. Devam zorunluluğunun olmaması da buna bir etkendi. Yavaş yavaş merdivenlerden çıktım. Bu sabah iyi kalkmıştım. Dün Çağrı’yla mesajlaşmamızın ardından telefonu kapamış ve derhal uyumuştum. Sabah ise kendiliğinden erkenden uyanmıştım. Hazırlanıp buraya gelmek daha mantıklı gelmişti. O yüzden hızlıca hazırlanıp soluğu okulda almıştım. Kayıt stüdyolarının olduğu kata geldiğimde koridorun en sonuna doğru ilerledim. Sağdaki kapının koluna elimi attığımda ise ben kapıyı açamadan karşımdaki kapı aralanmıştı. Şaşkınca başımı kaldırdım. Bu sefer ise şaşkın bakışlarıma kalbimin heyecanla çarpışı eşlik etmişti.


“Loya?” Şaşırmış sesine istinaden yutkundum. En sonki konuşmamız üzerine bir daha ondan ne haber almış ne de görmüştüm. Sabahın köründe de burada olacağını tahmin edememiştim.


“Akyel?” dedim ben de aynı onun gibi afallamış bir tınıda. “Burada ne yapıyorsun?” Sağ eli gerginlikle ensesine tırmandı. Sertçe ovaladı olduğu yeri.


“Dersten önce son bir ödevi tekrar edeyim demiştim.” dedi durgunca. “Bu saatte birinin burayı kiralayabileceğini düşünmemiştim.” Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım. Göğüs kafesim kalbimin amansız darbelerinin esiriydi. Bakışlarım derin bir merak duygusuyla yüzünde dolaştı. Kaçırdığı bakışlarını izledim. Âşık olduğum yeşilleri bana değmedi. Her zaman kestiği sakalları bu sefer kesilmemişti. Hafiften de olsa görünüyordu. Saçları daha uzun gelmişti gözüme. Tutamları oldukça dağınıktı. Gözaltları mordu, uykusuz kaldığı kızaran gözlerinden de belliydi.


“Zor bir gece olmuş sanırım.” diye mırıldandım buruk bir tebessüm eşliğinde. Yeşilleri bana döndü ağır ağır. Birkaç saniye öylece baktı. Ben de değerlendirdim bu fırsatı. Doya doya baktım yeşil harelerine.


“Öyle oldu.” Dudaklarından sakince döküldü kelimeler. Onun bu kadar sakin ve durgun olması içimde bir yere dokunmuş, rahatsız etmişti.


“İyi misin?” diye sormaktan alamadım kendimi. Başını salladı.


“İyiyim.” dedi boğazını temizlediği sırada. “Sen nasılsın?” Bakışları üzerimde dolandı. Elimde tuttuğum defterden tutun, at kuyruğu topladığım saçlarımın düşüşüne kadar tüm detaylarımı izledi. Buruk bir tebessüm yeniden peyda oldu dudaklarımda.


“İyiyim,” dedim yumuşak bir tınıda. “İyi olmaya çalışıyorum.” Dudaklarını birbirine bastırdı anladığını belirtircesine. Ardından dudakları hafifçe aralandı.


“Loya,” Mırıltısı merakla ona bakmama sebep oldu. “Ben…” Beklentiyle ona bakmayı sürdürdüm. O ise bakışlarını kaçırdı. “Ben çıkayım.” dedi en sonunda ne söyleyecekse söylemekten vazgeçerek. Omuzları yenilmişlikle çöktü. “Senin de zamanını çalmayayım.” Ona isterse durabileceğini söyleyecekken yeniden aralandı dudakları. “Kusura bakma tekrardan, bilmiyordum.” Bir şey dememi beklemeden yanımdan ayrıldığında hızlı adımlarla merdivene ilerledi. Ardından şaşkınca bakmayı sürdürdüm. Ne olmuştu birdenbire, anlamamıştım. Akyel’in hareketleri oldukça hassas ve durgun gelmişti gözüme. Onun bu hâli ise kalbimi sıkıştırmaya yetmişti. O da iyi değildi, biliyordum. Ama hâlâ neden birbirimize acı çektirdiğimiz konusunda bir fikrim yoktu. Aksel’in de dediği gibi bir şeyler dönüyordu ama ne olduğunu anlayamıyordum.


Daha fazla beklemeden stüdyonun içerisine girdim. Eşyalarımı kahverengi deri koltuğa bırakıp gitarımı kabından çıkardım. Bordo rengiyle parlayan elektro gitarımı askılığından boynuma takıp amfiye doğru ilerledim. Kablo zaten bağlıydı, bu yüzden kabloyu gitarıma bağlayıp amfiyi açtım. Birkaç nota basıp akorunu kontrol ettim. Ardından en son çalıştığım şarkı üzerinde devam ettim.


Bir adam vardı

Kalbimi ısıtırdı

Gözlerinden aşkı akıtırdı…


Söz defterimdeki sözlere baktığım sırada koltuğun biraz ötesinde yerde buruşmuş bir kağıt girdi görüş açıma. Parmaklarım durdu. Merakla kağıda doğru ilerledim. Bu Akyel’in olabilir miydi? Onun olabilme ihtimali bile kalbimin çarpmasına sebep olurken hızla eğilip ellerimin arasına aldım buruşmuş olan kağıdı. Buruşturulup top hâline getirilmiş sarı kağıdı yavaşça açtım. Bakışlarım kağıdın üzerinde dağılmış olan mürekkepte gezindi. Bu oydu, Akyel’in yazısıydı. Satırları okudum. Hepsinde teker teker gezindi mavilerim. Sertçe yutkundum.

Kırgın bakan gözlerin

Beni iten ellerin

Bu muydu istediğim?

Sahici miydi bahanelerim

İnandı mı bana kalbin?

İnanması için

Nefret ettirdim kendimden seni


“Neden Akyel?” diye mırıldandım kendi kendime. Yazdığı sözlerin ağırlığını taşımaya çalışıyordu kalbim. “Neden yaptın bize bunu?” Sorularım cevapsız kaldı. Tüm bu soruların cevabı Akyel’de gizliydi. O ise konuşmuyordu, kaçıyordu.


Bırakmayalım Loya, bu işin peşini bırakmayalım.


Buruşmuş kağıdı çantamın içine koydum. Bırakmayacaktım. Ben de Loya isem Akyel’in derdi neyse öğrenecektim. O kaçıyorsa ben kovalayacaktım. Ne de olsa kaçan kovalanırdı, öyle değil mi?


1 Yorum


Loya nin sevgisi >>>>

Beğen
ChatGPT Image Aug 17, 2025 at 07_42_19 PM_edited.png
Bu siteye yüklenen şarkıların ve kitapların tüm hakları bana aittir.
bottom of page