3. Bölüm: Sahneler ve Perdeler
- melisasamatt
- 17 Ağu
- 11 dakikada okunur
“Bir adam vardı, kalbimi ısıtırdı
Gözlerinden aşkı akıtırdı”
“Loya, hazır mısın canım?” Jale Hanım’la gözlerimiz aynada kesişti. Her zamanki gibi topladığı ense topuzu ve beyaz takım elbisesi eşliğinde yaptığı hafif makyajıyla güzel görünüyordu. İç çekip başımı salladım.
“Hazırım.” Saçlarıma fön çekilmişti. Gözlerime siyah ağırlıklı buğulu bir makyaj yapılmış, gözlerim açığa çıkarılmıştı. Hafif bir parlatıcı sürülmüştü dudaklarıma. Hafif bir allık da yanaklarıma serpilmişti. Siyah, askılı bir mini elbise giyiyordum. Elbise ikinci bir deri gibi bedenimi sarmış olsa da dizlerimin üzerine kadar uzanıyordu. Rahatsız edecek bir miniliği yoktu. Asil görünüyordum.
“O zaman yavaştan sahne arkasına geçelim. Birazdan program başlayacak.” Ellerini omuzlarıma koyup güven vermek istercesine sıktı. Hafifçe tebessüm ederek sandalyeden kalktım. Kulisten dışarı çıkarken Jale Hanım’ın sesini işittim yeniden. “Gitarın sahne arkasına alındı. Şarkının bir kısmını söylemen için getirttim.” Başımı salladım yeniden. Söylemek istemiyordum aslında. Akyel orada olacaktı ve kendimi rahat hissetmeyecektim.
Çünkü yazdığım her şarkı onaydı. Ve herkes bunu rahatlıkla anlayacaktı.
Jale Hanım büyük ihtimalle bunu tahmin ediyor ve iyi bir PR malzemesi olarak görüyordu. Oysa benim için bu sadece “PR malzemesi” değildi. Onlar benim duygularımın notalara yansımasıydı. Bir reklam malzemesi kadar basite indirgenmemeliydi.
“Son beş!” diye bağırdı sahne amiri. Herkes alelacele yerlerine geçerken ben de kendi yerimi aldım. Derin bir nefes almamla birlikte ciğerlerime parfüm kokusunun dolması bir oldu. Kalbim tekledi. Bu konu tanıdıktı. Ardından adım sesleri geldi. Sert adımları yanıma kadar ilerledi. Aramızdaki mesafeye rağmen tenimde hissettim sıcaklığını.
“Hazır mısın?” Kalın sesi kulaklarımı doldurduğunda şaşkınlıkla karışık kalbimin derinlerinde hâlâ canlı olan heyecanımla birlikte “Her zaman.” dedim umursamaz durmaya çalışırken. Başımı hafifçe soluma doğru çevirdim. Pürüzsüz teni bakış açıma girerken bakışlarım dudaklarına kaydı. Bir tebessüm asılıydı.
“Umursamaz rolü yapmayı beceremiyorsun.” Alaylı konuşması üzerine dudaklarım aynı alaycılıkla kıvrıldı.
“Senden iyi olduğum kesin.” Kaşları hafif çatılı bir şekilde bana döndüğünde ona daha fazla odaklanmadan önüme döndüm. Tahsin Bağcı’nın sesi geliyordu. Birazdan bizi anons edecekti.
“Bilirsiniz gençlere her zaman bir fırsat vermeye çalışıyorum. Bu gece de birbirinden yetenekli iki sanatçıyı sizlerle tanıştırmak isterim. Girdiği andan beri piyasayı dinlenmeleriyle altüst eden Loya Saklıhan ve eşsiz bir müzik yeteneğine sahip çok sevdiğim arkadaşım Salih Kıran’ın oğlu, müzik dehası Akyel Kıran!” İsimlerimiz anons edildiği sırada Akyel eliyle önünü gösterip bana müsaade ettiğinde bir şey demeden önden ilerledim. O da arkamdan beni takip ediyordu. Sahneye adımımı ilk attığımda kocaman gülümseyip karşımdaki orta yaşlarında olan, kır saçlı, kır sakallı, siyah takım elbisesiyle ve yüzündeki gülümsemesiyle flaşlar altında parlayan Tahsin Bey’e doğru ilerledim. Uzattığı elini sıkıp koltuğa doğru ilerledim. Akyel de Tahsin Bey’le sarılıp yanıma doğru adımladı. Sarıldıkları sırada Akyel’i biraz süzmüş olabilirdim. Kumaş bir pantolon giymişti. Üzerinde kısa kolu, kalıbı vücuduna tam oturan siyah bir tişört vardı. Gümüş tokalı kemeri, boynundan sallanan gümüş zinciri, parmaklarına taktığı gümüş yüzükleri ve dağınık bıraktığı saçlarıyla yine nefes kesici görünüyordu.
“Hoş geldiniz çocuklar!” dedi Tahsin Bey kendi masasının arkasına doğru geçtiği esnada. Yüzündeki gülümsemesini bir saniye olsun söndürmeden sandalyesine doğru oturup bakışlarını üzerimizde gezdirdi.
“Akyel ile zaten tanışıyoruz ama seninle ilk defa yollarımız kesişti Loya. Doğrusu çok memnun oldum seni tanıdığıma.” Memnuniyetle gülümseyip parlatıcıyla bezeli dudaklarımı araladım.
“Ben de çok memnun oldum Tahsin Bey. Davetiniz için çok teşekkür ederim.” Yakama takılan mikrofondan ötürü sesim stüdyonun her yerinde yankılandı. Tahsin Bey memnuniyetle bana gülümseyip Akyel’e döndü.
“Akyel, hoş geldin oğlum. Nasıl gidiyor bakalım?”
“Hoş bulduk ağabey, her şey iyi ilerliyor. Sizleri sormalı?” Dizlerine dayadığı dirsekleri ve rahat tavrıyla şimdiden milyonlara kendini hayran bırakan bu adam kalbime zarar olmalıydı.
Öyle zaten.
“Biz de iyiyiz çok şükür.” dedi Tahsin Bey. Ardından seyircilere dönüp “Bu geceyi beklemekten helak olduk ama değil mi?” diye sormasıyla hep bir ağızdan “EVET!” diyen insanlar gülümsememi sağladı. Tahsin Bey gülüp yeniden bize döndü.
“Son zamanlarda hakkınızda çıkan haberlerle mi başlamalıyım önce?” Cevap beklemediği bir soruydu bu, biz de hiçbir cevap vermeden soracağı soruyu bekledik. “Ayrılık haberlerinin ardından bir sürü dedikodu çıktı. Aksel’in de dahil olduğu bir sürü söylenti vardı. Buradan konuya bir açıklık getirmek ister misiniz?” Akyel’in bakışlarını üstümde hissettim ancak ona bakmadan dudaklarımı araladım.
“Her ilişkide bir son ihtimali vardır. Biz de o sona ulaştık ve yollarımızı ayırdık. Çıkan söylentilerin yersiz ve saygısız olduğunu düşünüyorum. Aksel ve Akyel benim çocukluk arkadaşım. Özellikle Aksel çok yakın arkadaşım oldu her zaman. Akyel’le ayrılmamızın ardından Aksel’le olduğuma dair çıkan dedikoduların hepsi asılsız.” Yutkunup hızla atan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım. Oysa yeşilleri hâlâ üzerimdeydi, hissediyordum. “Anılmak istemediğimiz yaftalamalar bunlar. Açıkçası biz müziğimizle konu olmak istiyoruz. Bir şey konuşacaksak, ben şahsi adıma müzik hakkında konuşmak isterim.” Sözlerimi bitirdiğim sırada stüdyoda oluşan sessizlikle birlikte Akyel’in boğazını temizlemesi bir oldu.
“Loya haklı.” dedi başını hafifçe seyirciye çevirerek. Beni görmemesinden fırsat bilerek bakışlarımı ifadesiz bir şekilde ona çevirdim. “Bizler müzisyeniz, sanatçıyız. Sırf bir ilişkinin sonuna geldik diye böyle iğrenç ithamlarla karşılaşmayı hak etmediğimizi düşünüyorum. Bundan sonra da lütfen bu konuyu kapatalım. Bence her şey açık.” Seyircilere yönelik sarf ettiği sözler bittiğinde başını geri döndürecekken ben de bakışlarımı hemen Tahsin Bey’e yönelttim.
“Çok güzel konuştunuz çocuklar. Öyleyse biraz müzikle devam edelim!” Bakışları heyecanla bana döndü. “Duyduğuma göre bir albüm geliyormuş Loya, doğru mu?” Akyel’in şaşkın bakışları üzerimdeydi. Başımı salladım gülümseyerek.
“Doğru.” dedim kendimden emin bir tınıda. “Yeni bir albüme başladım. Hatta birkaç şarkısı da bitti gibi. Daha dün gece bitirdim bir tanesini.”
“Bu yeni albüm ne hakkında peki?” Tahsin Bey’in merak kokan sorusu üzerine tebessümümü silememeye çalışarak yutkundum.
“Şarkılarım benim tuvalim diyebiliriz. Nasıl ki bir ressamın tuvali vardır, zihnini o tuvale akıtır, aynı şekilde ben de zihnimi şarkılarıma akıtan biriyim. Özel hayatımda duygularımı pek açabilen bir insan değilim ancak söz konusu notalar olunca duygularım bir sel olup akıyor. Bana da akıntısında savrulmak kalıyor. Bu yüzden evet, şarkılarımı duygularımın dışa vurması gibi düşünebiliriz.” Tahsin Bey’in memnuniyet dolu bakışlarıyla birlikte sözlerimi bitirdiğimde ellerimi gerginlikle kavuşturdum kucağımda.
“Biraz mırıldanmak ister misin?” Yöneltilen soru üzerine kısaca gülümseyip “Belki ilerki dakikalarda olabilir.” diye yanıtladım orta yaşlı adamın sorusunu. Başıyla beni hafifçe onaylayıp Akyel’e doğru döndürdü kahve rengi gözlerini.
“Sana gelelim Akyel,” dedi keyifli bir tınıda. “Dynamite nasıl gidiyor? Grubu bize biraz anlatsana.” Akyel dizlerine yasladığı dirseklerini kaldırıp sırtını kahverengi deri koltuğa yasladığında ben de arkama yaslandım. Amacım önünü kapamamak, Tahsin Bey’in görüşünü engellememekti.
“Bildiğin gibi ağabey. Herkesin keyfi yerinde.” diyerek başladı sözlerine. Akyel konuşurken el hareketlerini fazlasıyla kullanırdı. Yeniden el hareketlerini kullanmaya başlamıştı, arada sırada kollarını kaldırıyor, kendini anlatmaya çalışıyordu. “Birkaç aya yeniden konserlerimiz başlıyor. Bu yüzden biz de bu boş vaktimizi hem okulumuzla hem de yeni şarkı çalışmalarıyla geçiriyoruz.”
“Yeni şarkı çalışmaları demek…” diye mırıldandı Tahsin Bey yüzünde oluşan merak duygusunu gizlemeye gerek duymayarak. “Yani bir nevi rakipsiniz. Biriniz yeni albüm, diğeriniz yeni şarkı. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?”
“Açıkçası ben bir rekabet olduğunu düşünmüyorum.” dedim Akyel’i beklemeden. “Evet, aynı tarzda müzik yapıyoruz ama onlar bir grup, dünyaca tanınan bir grup hem de. Benim onların seviyesinde olmam zaten mümkün değil.” Kuruyan dudaklarımı nemlendirip yeniden araladım. “Hepsi on altı yaşlarından beri bu sektörün içerisindeler. O yüzden onlar benim için bir rakip değil, sadece bir ilham kaynağı olabilirler.” Tahsin Bey’in bakışları Akyel’e döndüğünde ondan da bir cevap beklediği aşikârdı. Akyel ise mesajı almış olacak ki, dirseklerini yeniden dizlerine yaslayarak başını kır saçlı adama çevirdi.
“Biz rakip değiliz,” dedi kendinden emin bir tınıda. “Hiçbir zaman da olmadık. Loya hepimizin çocukluk arkadaşı, yıllarca hep birlik içinde büyüdük. Ona rakip gözüyle hiçbir zaman bakmadık, bakmayız da.” Sözlerini bitirip doğrulduğunda Tahsin Bey’in gözlerinde gördüğüm zevk kırıntıları oynayacağı tehlikeli oyunun habercisi gibiydi.
“Ne kadar da mütevazısınız! Biraz da sıkıcı…” dediğinde tüm stüdyoda kahkaha sesleri yankılandı. Komik miydi? Hiç sanmıyordum. “O zaman başka bir konuya geçmek istiyorum. Akyel… Son zamanlarda adın bir hanımefendiyle çokça geçiyor.” Kaşlarım ağır ağır çatıldı. Bu konuyu zaten konuşmamış mıydık? “Yeliz Elitok…”
Ne?
“Çok güzel bir kadın, iyi seçim.” dedi dudaklarındaki samimiyetsiz tebessümle. Ben bu adamı az önce sevmiş miydim? İğrenç bir insandı. Bu kadının ismi hiçbir haberde geçmemişti. Şu anda tamamen kaos yaratmak için ortaya attığı bir iddiaydı.
“Yeliz sadece bir arkadaşım.” Şaşkınlıktan açılmak isteyen dudaklarımı birbirine bastırdım. Yeliz? Arkadaş? “Ayrıca bir kadını adeta bir eşyadan bahsediyor gibi ‘iyi seçim’ denmesini doğru da bulmuyorum.” İfadesiz tuttuğum yüz ifadem çatlamak üzereydi. Geçen her bir dakika, bir ömür gibi hissettirmeye başlamıştı. Bu işkence bitmeliydi?
“Güzel bir arkadaşın.” dedi tekrardan vurgulayarak. Akyel’in dediklerinin tek bir kelimesini bile umursamadı.
“Güzel olup olmamasıyla ilgilenmiyorum.” Akyel’in sert sesiyle birlikte stüdyoda elle tutulur bir gerilim hâkim olmuştu. Bedenim dakikalardır gergindi. Bu konunun açılma nedeni ise belliydi.
Oyuna gelme Loya.
Biz artık Akyel’in kalbindeki o kadın değiliz.
“Evet, sayın seyirciler!” Tahsin Bey kameraya odaklanıp sohbetin anında odak noktasını değiştirdiğinde fark etmeden eteğimin kumaşını sıkan elim gevşedi. “Kısa bir reklam arasından sonra sizlerleyiz! Şimdilik görüşmek üzere!” Kamera bizden uzaklaşıp seyirciye döndüğünde yönetmenin “Kestik!” komutuyla birlikte hızla ayaklandım. Yapmaya çalıştığı şeyin farkındaydım ve hadsiz bir insanın programında daha fazla konu mankeni olmayacaktım. Sert adımlarla birlikte stüdyodan çıktığımda sahne arkasında parıl parlayan bordo rengindeki elektrogitarımla karşılaştım. İçimde yavaş yavaş yükselen öfkeyle birlikte gitarımı bir hışım elime alıp kulisime doğru ilerledim. Arkamdan Jale Hanım’ın “Loya!” diye seslendiğini duyuyordum ama beni ikna etme çabalarına göz yumacaktım. Kulisimin kapısını açıp içeri girdiğimde kimse yoktu. Hızla sabah giydiğim kıyafetlerimi çantama tıkıştırıp gitarımı kutusuna koydum. Ardından deri ceketimi üzerime geçirip tüm eşyalarımı toparladım.
“Loya…”
“Kalmayacağım!” dedim dinlemeden. “Bu aptal insanların tiyatrosunda daha fazla oynamayacağım.”Jale Hanım’ın mahçup surat ifadesi içimi biraz olsun yumuşatmadı. Kaşlarım çatıldı. “Biliyor muydunuz?” diye sordum sertçe. Yutkundu. Gözlerinden endişesi okunuyordu.
“Loya aranızdakilerin bittiğini herkese ispatlamak…” Şaşkınlık ve fazlasıyla öfkeyle dudaklarım aralandı.
“Ya size ne?” diye bağırmaktan alamadım kendimi. “Sizi ne ilgilendiriyor bizim ilişkimiz! Sen sadece menajerimsin, hayatımı kontrol eden bir kukla oynatıcısı değil!” Delirmek üzereydim. Sinirden nasıl hareket edeceğimi bilemiyor, içimdeki öfkeyi herkese kusmak istiyordum.
Patlama zamanı yaklaşıyor Loya.
“Loya haklısın ama bak bu program PR’ın için…”
“Ne PR’mış ya…” dedim tekrardan sözünü kesip. “Ne önemliymiş şu saçma sapan şey.” Kapının önünde durmasına rağmen kapıya doğru ilerleyip açık olan kapıdan çıkardım bedenimi. Sert adımlarımla çıkışa ilerlerken karşıma bir anda çıkan bedenle birlikte birkaç adım geriledim. Başımı hafifçe kaldırdığımda ise gördüğüm yeşil gözler, öfkemin asıl rotasıydı.
“Çekilir misin?” diye soludum öfkeyle.
“Loya bi’ sakinleşir misin?” Ellerini kaldırıp omuzlarıma koyacağı sırada birkaç adım daha uzaklaştım. Kalbim gümbür gümbür çarpıyordu. Hayret ettim bu hâline. Öfkeden delirirken karşısındaki adam için heyecanlanamazdı.
“Dokunma!” dedim hırçınca. “Sakinleşmek istemiyorum, sakinleşmeyeceğim.” Derin bir nefes aldı karşımda Akyel. Bana doğru uzanan elleri iki yanına düştü. “Tamam.” diye mırıldandı sessizce. “Tahsin’in dediği gibi bir şey…”
“İnan,” Sözünü bölerken gözlerinden çekmedim gözlerimi. “Bilmek de, duymak da, görmek de istemiyorum Akyel. Çünkü beni ilgilendirmiyor.” Öyle bir ilgilendiriyor ki… Öfkem içimde o kadar büyüktü ki… Oysa ondan da büyüğünü taşıyordum kalbimde: Kırgınlık. Öfkeden daha beter bir acıydı. “Kalbinde yeri bile olmayan bir kadın için açıklama yapmaya çalışman bile yersiz. O yüzden… Konuşma, devam etme.” Gözlerindeki ifade kırıldı bir anlığına. Arkasındaki duyguları okumak için can atıyordum ancak saniyeler sonra ifadesizlik bürüdü gözlerini.
“Haklısın.” dedi soğukça. “Bir açıklama yapmam gerekmiyor.” Sertçe yutkunup sarsılmış ifademi bir kenara bıraktım.
“Öyle.” Ancak fısıldayabildim. Yüksek sesle konuşursam ağlardım, bir kelime daha edersem tutamazdım kendimi. Yanından geçmek istedim. Omuzum omuzuna çarptı. Sert darbem bir adım geri gitmesine neden oldu. Umursamadım, o da aynı böyle sert bir darbe vurmuştu kalbime. Benimki onununkinin yanında hafif bile kalırdı.
Hızlı adımlarla stüdyonun çıkışına ilerledim. Sıkı sıkıya tuttuğum gitar çantam bir yanda, büyük siyah çantam da sol kolumda asılıydı. Göz pınarlarımda biriken gözyaşlarım akmak için can atıyordu.
Ağlama Loya.
İnsanın kalbi acırken sırf güçlü durmak için ağlamamaya çalışması bile o kadar acı veriyordu ki… Kendimi zor tutuyordum. Sırtımdaki çantalar o kadar ağır olmasa bile hissettiğim yük belimi büküyor, dizlerimi titretiyordu. Sırtımdaki acı bohçayı taşımaktan bitap düşmek üzereydim. Sıkılmıştım, bunalmıştım ve çığlık atsam, kussam bile bu acıların hiçbirini sırtımdan atamayacakmış gibi hissediyordum. Zorlanıyordum. Tüm direnmeme ve içsel çabalarıma rağmen bir yaş süzüldü sol yanağıma doğru. İşte o kalbimden akacak olan acı silsilesinin ilk kıvılcımıydı. Hıçkırarak ağlamam kaçınılmazdı. Adımlarım ağırlaştı. Önümde en fazla üç metre ötede duran arabama gidecek gücüm bile yoktu. Önümü göremiyordum gözlerimin buğusundan.
Az kaldı Loya.
Adımlarımı sağlam atmaya çalışsam da sarsak adımlarımla arabamın yanına vardım. Çantamın içinden bitkin hareketlerle anahtarı çıkarıp arabanın kilidini açtım. Sırtımdaki çantaları bagaja yerleştirip gözyaşlarımı sile sile sürücü koltuğuna doğru ilerledim. Kapıyı hafifçe araladım, bedenim içeri doğru süzüldü. Nefes almaya çalışırken sıkı sıkı tuttuğum anahtarı koltuğa yerleştirdim. Dudaklarım titriyordu. Her bir uzvum ağrıyor ve çok soğuğa maruz kalmışım gibi titriyordu. Tanrım, bu nasıl bir acıydı? Aşk bu kadar can yakar mıydı? Başım direksiyona yaslandı. Turuncu saçlarım ıslak yüzümün iki yanını örttü. Bir perdeymişçesine gizledi gözyaşlarımı. Belki de şefkatle dokundu tenime. Ellerim direksiyonu sıktı. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırıklarla ağlamam iyice sesli bir hâl almıştı. İçimde patlamaya hazır bir bomba varmış gibi hissediyordum. İçimdeki tüm bu kaosu akıtsam rahatlayacaktım belki de ama duygularımı nasıl akıtabileceğimi bile bilmiyordum. Derince iç çektiğim sırada telefonuma gelen bildirim sesinin hemen ardından bildirim susmamış, ardı ardına gelmeye devam etmişti. İç çekişlerim eşliğinde başımı, yasladığım direksiyondan kaldırıp vites kolunun yanında duran telefonuma uzandım. Ekranıma ilk düşen bildirim magazin sayfasındandı.
Music Magazine’den son dakika:
Bu akşam gerçekleşen Tahsin Bağcı’nın talk show canlı yayınında olan olaylar ağızları açık bıraktı! Programın başından beri birbirine mesafeli davranan ikili arasında Tahsin Bağcı’nın sorularıyla ipler gerildi. Yeliz Elitok isimli ünlü top modelin ismini duyan ünlü şarkıcı Loya Saklıhan canlı yayını terk etti! Olayın ardından ikilinin sahne arkasında tartıştığı görüntüleri linke tıklayarak ulaşabilirsiniz! Tartışmanın ardından Loya Saklıhan’ın stüdyoyu terk ettiği, son zamanlarda adından sıkça söz ettiren Dynamite grubunun çapkın gitaristi Akyel Kıran’ın da yayına katılmadığı öğrenildi! Detaylar için takipte kalın.
Titreyen ellerimle linke tıkladığımda önümde açılan videoyla birlikte bıkkın bir nefes aldım.
“Siktir.” diye mırıldandım kendi kendime. Video arka çaprazımızdan çekilmişti. Benim arkam gözükürken Akyel’in yüzü videoda çok netti. Söylediklerimiz kısık da olsa anlaşılır bir şekilde duyuluyordu. “Kalbinde yeri bile olmayan bir kadın için açıklama yapmaya çalışman bile yersiz. O yüzden… Konuşma, devam etme.”
“Bir bu eksikti!” Dudaklarımdan neredeyse bir fısıltıymışçasına çıkan sözlerim telefonumun çalmasıyla birlikte bölündü. Ekranda arayan isimle birlikte arabayı çalıştırdım. Ardından arabanın sisteminden açtım aramayı.
Asil Ege Çağlar arıyor…
“Alo?”
“Alo, Loya?” Asil’in endişeli sesi arabanın içinde yankılandığı esnada park alanından çıkıp otoparkın çıkışına doğru sürdüm arabayı. “İyi misin? Neler oldu öyle?” Arkadaşımın endişeli gelen sesiyle birlikte derin bir nefes aldım.
“Her şey planlıymış Asil.” dedim yeniden içimde biriken öfke kendini belli ederken. “Akyel’i bilerek oraya getirmişler, o soruları bilerek sormuşlar. Sırf magazine malzeme olalım, daha çok konuşulsun tüm bu olanlar diye.” Hayatımıza bir gram saygıları yoktu. Akyel’le ayrıldıktan sonra bu konuları hiçbir zaman yüz yüze konuşmamıştık. Kalbim çok kırıktı, etrafıma ördüğüm duvarları Akyel teker teker yıkmıştı. Şimdiyse savunmasızdım. Yıllardır Akyel’in duvarlarının içinde korunuyordum, o gidince çok üşümüştüm.
“Sen ciddi misin?” diye sordu Asil dediklerime inanamazken. “Bu nasıl bir saygısızlık? Kim yapmış bunu?” Alaylı bir gülüş peyda oldu dudaklarımın arasından.
“Çok sevgili menajerim de işin içindeymiş.” Alaycı sesi tonum iğne batırır cinstendi. “Aramızdaki ilişkinin bittiğini herkese ispatlamak için yapmışlar.”
“Ya ne yapıyor bu insanlar?” diye sordu adeta çığırarak. “Kafayı mı yemişler? Siz gerekli açıklamaları yapmadınız mı?” Derin bir nefes alıp direksiyonu yavaşça çevirdim.
“Demek ki anlamamışlar. Böyle salak bir oyun oynamayı uygun görmüşler.” Başımı iki yana salladım. “Kaç yaşında insanlar bir de. İşleri güçleri yok.” O orta yaşlı adamın zevk aldığını belli edercesine sırıtması aklıma geldiğinde öfkeyle soludum. “Tahsin midir nedir, o da pisliğin teki zaten.” dedim sinirle. “Resmen hâlimizden zevk aldı.” Asil’in üzgün mırıltısı doldu kulağıma.
“Akyel’le tartışmanızı da videoya almışlar.” İç çekerek başımı salladım görmeyeceğini bile bile.
“Bilerek yapmışlardır, eminim.”
“Akyel de devam etmemiş programa.” dedi Asil, Akyel’in tepkisinden memnun olarak. Dudaklarına her zamanki o muzip sırıtmayı kondurduğundan emindim. “Hem gerçekten,” Sesi ciddileşti. “Yeliz’le aralarında hiçbir şey olmadı. Tamamen yalan haber.” Bıkkınca nefesimi bıraktım.
“İlgilenmiyorum Asil.” dedim sertçe. Oysa o bana aldırmayıp “Haydi oradan!” dedi, söylediklerimi dikkate almadan. “Bana hoşuna gitmediğini söyleyemezsin. Resmen için rahatladı.” Kaşları çattım söylediklerine karşılık. Bu sırada ise siteye girmek üzereydim.
“Hiç de bile.” dedim tamamen inkâr moduna geçerek. “Umrumda değil. Bu saatten sonra kimle istiyorsa onunla olabilir.” Aynen, Loya.
“Aynen Loya.” Asil içimi okumuş gibi aynı sözleri sarf ettiğinde göz devirmeden edemedim. Her ne kadar inkâr etsem de rahatladığım bir gerçekti. Hem Asil’in araması beni rahatlatmış hem de ağlamak iyi gelmişti.
“Neredesin şimdi?” diye sordu Asil. Arabayı evimin önüne park edip kontağı kapadım.
“Şimdi geldim eve.” dedim arabadan inmeye hazırlanırken. “Yarın okulda konuşuruz, olur mu?”
“Olur tabii ki.” Asil’le kısa bir vedalaşmanın ardından arabadan inmiş, bagaja doğru ilerlemiştim. Çantalarımı alıp bagajı kapattım, ardından arabayı kilitleyip evime doğru ilerledim. Eve ilerlediğim esnada her zaman olduğu gibi bir ağırlık çökmüştü. Ağır hareketlerle anahtarımı çıkarıp deliğe yerleştirdim. Kapı aralanır aralanmaz bedenim içeriye süzüldü. Giysilerimin olduğu siyah çantamı hemen kapının yanına bıraktım. Anahtarımı da solumda kalan ahşap anahtarlığa asıp içeriye doğru adımladım. Gitar çantamla birlikte yaptığım ilk iş müzik odama gitmekti. Kendimi özgür hissettiğim, nefes aldığım tek andı bu. Evde olduğum her an uyumak dışında bu odadaydım. Ve şimdi nefes almalıydım.
Ayaklarımı sürüye sürüye odaya doğru ilerleyip kapıyı araladım. Ardından hızlıca içeri girip gitar çantamı açtım. Fermuarı açtım, bordo, parlak elektro gitarımı içimdeki bariz hayranlık ve büyük bir özenle çıkarıp yerine yerleştirdim. Günün yorgunluğu ve aldığım iki saat uykuya rağmen bu odada, kendimle ve müziğimle iyiydim.
Amfimin kablosunu gitarıma bağlayıp yere çöktüm. Sesini çok açmadan amfiyi açtım. Yerde bağdaş kurmuş bir hâlde kucağımda gitarım ve önümdeki şarkı sözü defterimle uzun bir gece daha beni bekliyordu. Dün geceden aklımda kalan melodiyi çalmak için parmaklarım tellerin üzerinde gezindi. İntrosu neredeyse bitmişti. Bugün nakaratını tamamlamayı düşünüyordum. İçimdeki duygu seliyle bu pek de zor olmayacak gibiydi.
“Ama yapamadım,
Nefes alamadım
Meğer ne zormuş
Kalpsiz yaşamak”
Cümleler dudaklarımın arasından dökülürken gitarımdan yayılan melodi kalbime dokunuyordu. Sanki içimdeki o doluluk hissi sarf ettiğim her bir kelimede rahatlıyordu. Biraz olsun boğazımdaki yumru geçiyordu.
“İyi misin, bilmiyorum
Sormak istiyorum
Ama hayır,
Yok cesaretim…”
Parmaklarım durdu. En son bastığım notanın sesi amfi sayesinde biraz daha yankılandı odamda. Melodinin tam bittiği sırada ise yanımda bıraktığım telefonumun ekranı aydınlandı. Tarifsiz bir rahatlama hissi vücudumu öyle ele geçirmişti ki, oldukça mayışmıştım. Benim tek ilacım buydu, duygularımı müzikle anlatmak… Yaşadığımı hissettiren tek şeydi. Ağır hareketlerle telefonuma uzandım. Birkaç kere yanıp dönmüştü. Tahminimce bizimkiler bugün olanlarla ilgili mesaj atıyordu. Ekran tekrardan aydınlandı. Kaşlarım anlamazcasına çatılırken atılan mesajın üzerine tıkladım. Sohbet ekranı açıldı. Karşımda bilmediğim bir numara vardı. Numaramı nereden ve nasıl bulduğunu bilmiyordum. Şu an için tek bildiğim, bu mesajların beni bir gece daha uykusuz bırakacağıydı.
0548*******: Gözlerindeki kırgınlık beni mahvediyor. (00.02)
0548*******: Öyle mahvediyor ki, tüm kelimelerim kifayetsiz kalıyor.
0548*******: Sana dokunmak, kollarımın arasına almak için yanıp tutuşuyorum.
0548*******: Bana çok yakınsın, bir o kadar da uzak.
0548*******: Ben ne yapacağım, Loya?
0548*******: Nasıl yaşanır böyle? (00.03)




Oy oy oy en sevdiğim en sevdiğim